top of page
3.jpg

Deneyimsel Öğrenmeye Yön Veren
Bilim İnsanları

John Dewey.webp
Mary Parker Follett.webp
Carl Jung.webp
Kurt Lewin.webp
Jean Piaget.webp
Lev Vygotsky.webp
Carl Rogers.webp
Paulo Freire.webp
Alice-Y.-Kolb (1).jpeg
images.jpeg

William James

(11 Ocak 1842, New York - 26 Ağustos 1910)

Pragmatizmin kurucusu Peirce kabul edilmekle birlikte, bu felsefenin dünyada tanınmasını sağlayan düşünür James’dir. Harvard Üniversitesi’nde tıp ve fen bilimleri alanlarında eğitim almış, aynı üniversitede profesör olarak görev yapmıştır. Psikolojinin Prensipleri (1890) ve Pragmatizm (1907) önemli eserlerindendir. James’e göre bilgi; uygulanabilir, yararlı ve verimli olduğu ölçüde değerlidir. Önemli olan teori ve kuramsal bilgi değil onların uygulanabilir olup olmadığıdır. İlk psikoloji laboratuvarını kuran James, pragmatizmin hem bireysel hem toplumsal faydasını vurgulamıştır. Kuramsal bilgilerin insanı ve dünyayı ilgilendiren bir sorunu çözdüğü ölçüde değerli olduğu görüşünü ortaya koymuştur (Cresswell, Wagoner&- Hayes, 2017; Suckiel, 2006; Vinski, 2019). İnsan deneyimlerinin sayısız olduğu ve buna bağlı olarak gerçekliğin de aynı oranda çoklu olduğu vurgusunu yapmıştır. Söz ettiği deneyim sadece fiziksel değil, psikolojik ve manevi deneyimleri de kapsamaktadır. Böylelikle birbirinden bağımsız ama birbiriyle bağlantılı iki bilme yolundan söz etmiştir. James’in bu fikirlerinin deneyimsel öğrenmede kavrama (somut deneyim) ve anlama (soyut kavramsallaştırma) yoluyla bilme olarak kendini gösterdiği söylenebilir.

Pragmatizmin öncüsü ve eğitim alanında uygulayıcısıdır. Öğretmenlikle başladığı kariyerine John Hopkins Üniversitesi’nde lisansüstü eğitimini felsefe alanında tamamlayarak Chicago ve Columbia Üniversitelerinde öğretim üyesi olarak devam etmiştir. Düşüncenin kaynağının bir şüphe, tereddüt veya kafa karışıklığının olduğunu, denge bozan bir deneyimin ardından düşünmeye başlandığını ifade etmiştir. Bu süreçte bireyler karşı karşıya kaldığı sorunları çözmek için öncelikle benzer diğer sorunları nasıl çözdüğüne ilişkin deneyimlerini hatırlamaktadır. Ancak Dewey, önceki deneyimlerin doğrudan yeni soruna uygulanmasını değil, çözümün bir süre askıda bırakılmasını, yeni çözüm yolları düşünülmesini ve yeni bir çözüm yoluna ulaşılmasını önermiştir.

Bireylerin gelişim özelliklerini ve bireysel farklılıklarını dikkate almak koşuluyla yaparak yaşayarak öğrenme modelinin geliştirilmesine çalışmıştır. Bireyi ve toplumu geliştirme işlevi olan deneyimlerin eğitsel açıdan değerli olduğunu ifade etmiştir. Dewey’e göre öğrenme; bireysel deneyimlerle gerçekleşir ve her bir deneyim sonraki deneyiminin alt yapısını oluşturur. Öğrenen merkezli, yaparak yaşayarak, deneyimleyerek öğrenme anlayışı, deneyimsel öğrenmenin temel düşüncelerini oluşturmuştur.

John Dewey.webp

John Dewey

(20 Ekim, 1859 – 1 Haziran, 1952) 

Mary Parker Follett.webp

Mary Parker Follett

(3 Eylül 1868 – 18 Aralık 1933)

Amerikalı bir sosyal teorist, siyaset bilimci ve yönetim danışmanı olarak tanınır. Massachusetts, Quincy'de doğan Follett, Radcliffe College'da siyaset bilimi okudu ve mezuniyet sonrası sosyal hizmet ve topluluk organizasyonu alanlarında çalıştı. Onun toplum içinde bireyler arasındaki ilişkileri ve bu ilişkilerin sosyal kurumlar üzerindeki etkilerini inceleme şekli, çatışma çözümü, grup dinamikleri ve örgütsel yönetim konularında yenilikçi fikirler geliştirmesine yol açtı.

Follett’in çatışma çözümü ve karar alma süreçlerine getirdiği entegratif yaklaşımlar, çatışmaların yaratıcı potansiyelini vurgulayarak kurumlar için yeni perspektifler sundu. Liderlik üzerine geliştirdiği "dairesel tepki" ve "karşılıklı etki" teorileri ise, liderlik ve takipçilik arasındaki dinamik etkileşimi ortaya koydu, liderlik anlayışına işbirlikçi ve katılımcı bir boyut kazandırdı. Follett’in vizyoner çalışmaları, bugün hala liderlik, çatışma yönetimi alanlarında etkili olmaya devam etmektedir ve yönetim biliminin gelişimine katkıda bulunan temel taşlarından biri olarak kabul edilir.

İsviçreli psikiyatr Jung, Basel Üniversitesi’nde tıp eğitimi aldıktan sonra aynı üniversitede lisansüstü eğitimini 1902 yılında tamamlamıştır. Uluslararası Psikanaliz Birliğinin ilk başkanı olmuştur. 1907’de Freud ile tanışmış, ortak çalışmalar yapmıştır. 1913’te bilimsel görüş farklılıkları nedeniyle yolları ayrılmış ve Jung analitik psikoloji olarak bilinen kendi yaklaşımını geliştirmiştir. İnsan gelişimini bireysel farklılıklarıyla bütüncül olarak açıklamıştır. Her bireyin bir iç bir de dış dünyası olduğunu savunan Jung, temelde içe dönük dışa dönük olmak üzere iki kişilik tipi tanımlamıştır (Beebe, 2017).

İnsan davranışındaki sınırsız varyasyonları sınıflandırmak için algılama, düşünme, hissetme ve sezgi olmak üzere, dünyayı anlamlandırmada birbirine zıt işlevleri olan dört temel modu ortaya koymuştur. Bu modlara ilişkin tercihler doğrultusunda kişilik tiplerini açıklamıştır. Jung, bireylerin yaşamları boyunca kişilik tiplerinde değişim olduğunu, yetişkin bir insanın bu dört moddan ikisini daha fazla, diğerlerini daha az tercih ettiğini savunmuş ve bu durumu bireyselleşme olarak açıklamıştır (Germain, 2002). Jung tarafındanortaya konan bir başka kavram olan kolektif bilinçaltı, tüm deneyimlerin zihinde depolandığını ifade etmektedir. Buna göre, insan sadece kendi geçmiş deneyimleriyle değil tüm insanlık tarihinin deneyimleriyle zihinsel bağlantıdadır. Diğer bir ifadeyle, tüm insanlığın bir bilinçaltının olduğunu, bazı korku ya da becerilerin önceki nesillerden aktarıldığını savunmuştur (Shamdasani &Sonu, 2003). Jung’ın kişilik tiplerine ilişkin çalışmalarının, deneyimsel öğrenmede önemli bir yeri olan öğrenme stilleriyle ilgili araştırmaların temelini oluşturduğu söylenebilir. 

Carl Jung.webp

Carl Gustav Jung

(26 Temmuz 1875 - 6 Haziran 1961)

Kurt Lewin.webp

Kurt Lewin

(9 Eylül 1890 - 12 Şubat 1947)

Freiburg Üniversitesi’nde tıp eğitimi almaya başlamış ancak bir sonraki yıl Berlin Humboldt Üniversitesi’nde felsefe bölümüne geçiş yapmıştır. Modern sosyal psikolojinin kurucusu kabul edilmektedir. Lewin’e göre, öğrenilenler, bireysel deneyimlerin toplamıdır. Geliştirdiği alan kuramı ile fiziksel alan kavramını psikolojiye taşımıştır.

 

Çevresel faktörlerin davranışlar üzerindeki etkisini vurgulayarak davranışların bağlamlar içinde incelenmesi gerektiğini savunmuştur. Yaşam alanını, bireyin belirli bir andaki davranışını belirleyen tüm olguların toplamı biçiminde ifade etmiştir. Bu olguları da bireyi ve çevreyi betimleyenler olarak incelemiştir. Bireylere davranış kazandırma veya istenmeyen davranışları değiştirme yolunun, onların psikolojik çevrelerinde değişiklik yapılması olduğunu savunmuştur (Lewin, 1997). Alan, her bir parçanın diğerinden etkilendiği dinamik bir sistem olarak tanımlanmıştır. Bireyin çevresindeki yaşam alanının kendi üzerinde oluşturduğu destekleyici, güdüleyici veya engelleyici güçlerin etkisiyle bireyin davranışları şekillenmektedir (Schultz ve Schultz 2004). Alan kuramı, sistematik bütünlüğe dikkat çekmektedir. Bu bağlamda, olaylar değerlendirilirken bireyi etkileyen tüm alanın göz önünde bulundurulması gerektiği vurgulanmaktadır (Kirchner, 2000).

Yaşam alanındaki değişiklikler, bireylerin dinamik olan yaşam alanını yeniden yapılandırır. Bu şekilde davranışa neden olan uyarıcılarda farklılaşma olur. Bu uyarıcılar yaklaşma ya da kaçınma oluşturabilir ve her yaşam alanında bu şekilde birden fazla güç olabilir. Bu güçlerin etkisiyle, bireylerin davranış, etkileşim veya seçimlerinde farklılıklar olur (Schultz ve Schultz 2004). Öğrenme alanı kavramı, deneyimsel öğrenmenin uygulanmasında temel kavramlardan biri olmuştur. Öğrenme sürecindeki deneyimler sonraki öğrenmeleri tetiklemelidir. Lewin, sosyal bilimlerde çok önemli bir yöntem olan eylem araştırmasının da fikir babası kabul edilmektedir. Eylem araştırmaları, sorunun gerçekleştiği bağlamla ilgili çalışmalar sonucunda çözüm bulma çalışmalarını kapsamaktadır.

İsviçreli psikolog Piaget, Neuchatel Üniversitesi’nde doktorasını tamamlamış, Cenevre Üniversitesi’nde kariyerine devam etmiştir. Çocuk gelişimi ve psikolojisi üzerine önemli çalışmalar yapan Piaget, bir dönem Carl Gustav Jung’ın da öğrencisi olmuştur. Bilişsel yapının gelişimi alanındaki çalışmaları çığır açmıştır. Öğrenmeyi; eski ve yeni bilginin zihinde bir araya gelmesiyle oluşan çelişki ve dengesizlikleri giderme süreci olarak açıklamıştır. Bu tanım, bilişsel yapılandırmacılığın temelini oluşturmuştur.

 

Zihinsel gelişimin biyolojik olgunlaşmaya uyumlu şekilde gerçekleştiğini savunmuştur. Zihindeki anlama ya da anlamlandırmaları ‘şema’ adını verdiği bilişsel dünyanın yapı taşları olarak kabul etmiştir. İnsanın sürekli olarak şemaları organize etme eğiliminde olduğunu, şemaların zihinde dağınık olarak kalmadığını, ilişkilendirilen şemaların üst düzey şemaların oluşturulmasını sağladığını ifade etmiştir. Bu süreçte karşılaşılan yeni bilginin mevcut zihinsel şemaların kullanılarak algılanması özümleme, yeni bilginin mevcut şemalarla açıklanamadığı durumda yeni şemaların oluşturulması uyum, özümleme ve uyum arasında dengenin kurulması da dengeleme olarak adlandırılmıştır (Hanfstingl, Benke &Zhang, 2019; Pascual-Leone, 2012). Piaget (Miller, 1997)’e göre gelişim, bireyin aktif olarak rol aldığı deneyimlerin ve bu deneyimler üzerine sürdürülen bilişsel işlemlerin sonucunda gerçekleşmektedir. Yaşayan bir organizma olarak insan bu süreçle birlikte, bilişsel gelişim açısından bir dengeye ulaşır. Ancak ulaşılan denge durumu, sürekli ve kalıcı değildir. Birey, sürekli olarak bilişsel sisteminde dengesizliğe yol açan yeni durumlarla, deneyimlerle karşılaşır. Her defasında daha üst düzeyde bir denge sağlayarak gelişimini sürdürür (Miller, 1997; Piaget, 1977).

Bilişsel gelişim; fiziksel olgunlaşma, deneyim, toplumsal aktarım ve dengelenme süreçlerini kapsayan bir bütün olarak açıklanmıştır. Özetle; zihindeki şemalar, yeni durum ve deneyimleri açıklamaya çalışır. Açıklanamadığı durumda oluşan dengesizlik yeni şemaların oluşturulmasıyla giderilir. Piaget’in zekanın deneyimle şekillenme sürecini bir döngü biçiminde ele alışı, deneyimsel öğrenme çalışmalarında temel noktalardan birini oluşturmuştur.

Jean Piaget.webp

Jean Piaget

(9 Ağustos 1896 – 16 Eylül 1980)

Lev Vygotsky.webp

Lev Vygotsky

(17 Kasım 1896 – 11 Haziran 1934 )

Henüz 38 yaşındayken hayatını kaybetmiş olan Rus psikolog Vygotsky, kısa ömründe sosyokültürel gelişim kuramını ortaya koyan önemli bir isimdir. Moskova Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde eğitimine başlamış, ardından hukuk fakültesine geçiş yapmış, daha sonra felsefe, tarih, edebiyat, psikoloji alanlarında çeşitli üniversitelerde eğitim almıştır. İnsan gelişimini psikolojik süreçlerle değil, sosyal süreçlerle açıklamış, kültür ve tarihin bireylerin gelişimindeki etkisine odaklanmıştır. O’na göre bilişsel yetkinlikler, çocuk ve gençlerin toplumdaki daha olgun bireylerle etkileşim süreçlerinde kazanılır ve bu süreç bilişsel çıraklık olarak adlandırılır. Bilişsel çıraklık, formel veya formel olmayan eğitimler yoluyla gerçekleşebilmektedir. Gelişimde içsel süreçlere odaklanan Piaget’in tersine Vygotsky, yaşamın ilk yıllarından itibaren toplumsal rehberliğin önemine yoğunlaşmıştır. Bu rehberlikle, birey zaman içinde katıldığı toplumsal etkinlikler ve edindiği deneyimlerle bağımsız problem çözücüye dönüşmektedir (Daniels, 2016; Dixon-Krauss, 1996) Birey bu süreçte zorlandığı noktalarda diğer bireylerin kendisine yaptığı rehberlikle sonuca ulaşabilmektedir. İş birlikli öğrenme, grup içinde birbirinden öğrenme süreçleri, Vygotsky’nin görüşlerini temel almaktadır. Vygostky, “Yakınsal Gelişim Alanı” kavramını geliştirmiştir. Yakınsal Gelişim Alanı’na göre, bireyin tek başına gerçekleştirebildikleri ile bir yetişkin veya kendinden farklı deneyim bilgisi olan akranıyla beraber ortaya koyabildikleri farklıdır. Yakınsal gelişim alanına göre öğrenme, birinin diğerinden daha fazla bilgi veren veya pratik yaptıran konumda olduğu iki zihin gücünü kapsayan dinamik bir sosyal olaydır. Bu sosyal süreçte, daha deneyimli ve bilgili olan kişi, kendi deneyim ve bilgilerini diğerine kazandırır, başlangıçta sık yaptığı açıklama, ipucu verme, uygulama yaptırma gibi yardımlarını zamanla azaltır ve diğer bireyin yetkinlik kazanması sağlanır. Kazanılan bu yetkinlik, bir başka becerinin yakınsal gelişim alanının alt sınırını oluşturabilir (Santrock, 1995). Görüldüğü gibi Vygostky’nin yaklaşımında da döngüsel bir devamlılık söz konusudur. Vygostky’nin çalışmalarının etkileri, takım çalışması, grupla birlikte hareket etme, birbirinden öğrenme, birlikte sorun çözebilme gibi uygulamalarda görülmektedir.

Birey (danışan) merkezli terapi ve psikoterapi araştırmalarının kurucusu kabul edilen Rogers, hümanist psikolojinin önderlerindendir. Wisconsin Üniversitesi Ziraat bölümünde eğitimine başlamış, Tarih bölümüne geçiş yapmıştır. Yüksek lisans eğitimine Teoloji bölümünde başlamış, doktora eğitimine Columbia Üniversitesi Eğitim Fakültesinde devam etmiştir. Rochester, Ohio ve Chicago Üniversitelerinde görev yapmıştır. Rogers’e göre, her birey doğuştan kendini gerçekleştirme eğilimindedir. Eğitimin amacı, bireylerin kapasitelerini tam olarak kullanmasına yardımcı olarak kendilerini gerçekleştirmesini sağlamaktır. Bu süreçte öğretmenler, öğrenmeyi kolaylaştırıcı rolde olmalıdır (Rogers, 1961). Olumlu öğrenme atmosferinin önemini vurgulayan Rogers, öğretmen ve öğrenci arasındaki iyi ilişkilerin öğrencilerin kendilerini güvende ve yeterli hissetmesini, akranlarıyla da olumlu ilişkiler kurmasını sağladığını ifade etmiştir (Olivier & Archambault, 2017). Kendini gerçekleştirme sürecinde yeni deneyimlere açık olma ve değişme isteği yönlendiricidir. Dolayısıyla öğrenme ortamlarında deneyim kazanma önemlidir. Bilişsel öğrenmelerin, deneyimsel öğrenme olmadıkça anlamlı olmadığını vurgulamıştır. Deneyimsel öğrenme ile bireyler, kendi kendine öğrenmeyi başlatan (self-initiated) konumda olduğu için kalıcı öğrenme gerçekleşir. Rogers (1969), etkili bir öğretmen ve terapistin insani özellikler açısından benzer niteliklere sahip olması gerektiğini ifade etmiştir. Bu özellikler; sahicilik (yüzeysel olmayan, tutarlı bir tutum), kabul, güven, takdir, saygı, empati olarak özetlenmiştir. Öğretmenin bilgi aktaran rolden çıkması gerektiğini, öğrencinin nasıl öğreneceğini ve değişen koşullara nasıl uyum sağlayabileceğini kazandırma rolünü benimsemesi gerektiğini ifade etmiştir. Eğitimin insancıl yönüne verilmesi gereken önemi belirten bu görüşler, deneyimsel öğrenmenin gelişmesine önemli katkıda bulunmuştur.

Carl Rogers.webp

Carl Rogers

(8 Ocak, 1902 – 4 Şubat, 1987)

Paulo Freire.webp

Paulo Freire

(19 Eylül 1921 - 2 Mayıs 1997)

Brezilyalı eğitimci, filozof Freire, eleştirel pedagojinin en önemli temsilcisidir. Recife Üniversitesi’nde eğitim almış, bir süre Portekizce öğretmenliği yaptıktan sonra aynı üniversitede doktora eğitimini tamamlayıp eğitim tarihi ve felsefesi alanında görev yapmıştır. İlerleyen yıllarda Harvard Üniversitesi’nde dersler vermiş, yetişkin eğitimi, yetişkin okuryazarlığı, bilinçlenme konularındaki yazıları bu üniversite tarafından yayınlanmıştır. Freire tarafından ortaya konan bilgi kuramındaki odak kavramlardan biri; ‘praksis’tir. Eylemle başlayan öğrenme, düşünce ile şekillenmektedir. Bu süreç daha fazla eylemin ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Öğrenme, öğrenenlerin eyleme geçme ve dünyada değişiklik oluşturma kapasitelerini arttırmaya yönelik bir süreçtir. Geleneksel eğitim anlayışını, bilgiyi bir yatırım olarak gören bankacı eğitim olarak adlandırır ve bu anlayışta diyaloğa yer verme yerine bilgilerin mit haline getiriliyor oluşunu eleştirir. Geleneksel, otoriter eğitimin ezilenlerin özgürleşmesini engellediğine inanmıştır. Freire, değişimin eylem ve/veya politik değişimle sonuçlanacak bir diyalog ve düşünme süreci yoluyla gerçekleşeceğini savunmuştur. İşte bu süreç; praksis (praxis) olarak adlandırılmıştır. Praksis; insanların dünyayı dönüştürmek için düşünmesi ve eyleme geçmesi, bilinçli eylemdir (Erdoğan, 2017; Freire, 2000; Rugut & Osman, 2013). Freire’nin eğitim anlayışı, eğitimcinin ve öğrenenin bilgiyi birlikte araştırdıkları bir süreç olarak adlandırdığı “diyalog” üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu araştırma, praksis temelinde sadece entelektüel değil eylemsel bir süreçtir. Bu bağlamda öğrenme ortamlarını geleneksel anlamda bir derslik değil, bilginin birlikte araştırıldığı bir buluşma yeri olarak görmüştür. Freire için, eleştirel olmak ezilmenin farkına varmak, buna karşı eyleme geçmek, bunu aynı anlayışa sahip diğer insanlarla dayanışma içinde ve sürekli olarak yapmak demektir (Freire, 2000; Freire&Macedo, 1987; Gottesman 2010). Freire’nin özellikle eleştirel bilinç ve diyalog konusundaki düşünceleri, deneyimsel öğrenmeye önemli katkılar sağlamıştır.

Alice-Y.-Kolb (1).jpeg

Alice. Y. Kolb

images.jpeg

David. A. Kolb

(12 Aralık 1939 - )

Alice Y. Kolb, Brezilya'da doğup büyümüş olup sonrasında Japonya'ya giderek Tokyo University of Foreign Studies Japon Çalışmaları alanında lisans, Hitotsubashi Üniversitesi'nden İnsan Kaynakları Yönetimi alanında yüksek lisans ve doktora derecelerini aldı. Cleveland State Üniversitesi'nden İnsan Kaynakları Yönetimi alanında yüksek lisans derecesi ve Weatherhead School of Management'ta Yardımcı Profesör olarak görev yaptığı Case Western Reserve Üniversitesi'nden Örgütsel Davranış alanında doktora derecesi almıştır.

Alice Y. Kolb, dünya çapındaki kuruluşlarda deneyimsel öğrenmenin araştırılması ve uygulanmasına adanmış bir araştırma ve geliştirme kuruluşu olan Deneyim Temelli Öğrenme Sistemleri'nin (EBLS) Başkanıdır. Derin öğrenmeye elverişli öğrenme alanları yaratmaya odaklanan araştırmaları ile birçok makale ve kitap yayınlamıştırm. Kolb Öğrenme Stili Envanteri 4.0'ın ortak geliştiricisi ve eğitimcilerin deneyimsel öğrenme ilkelerini uygulamalarına yardımcı olmak için tasarlanmış bir envanter olan Kolb Eğitimci Rol Profili'ni geliştiren ekibin lideridir.

David A. Kolb, ABD Cleveland’da bulunan Case Western Reserve Üniversitesi, Weatherhead İşletme Okulu'nda Örgütsel Davranış Profesörüdür. 1976'da okula katılmıştır. 1939 yılında doğan Kolb, Sosyal Bilimler Lisans derecesini 1961'de Knox Koleji'nden, Yüksek Lisans'ını 1964'de Harvard'dan ve Doktora derecesini 1967'de yine Harvard'dan almıştır. Aynı zamanda, deneyimsel öğrenmeye yaptığı katkılardan dolayı dört kurumdan fahri doktorluk unvanı ile ödüllendirilmiştir (SUNY Empire State College; Franklin Üniversitesi; Birleşik Krallık Buckingham Üniversitesi ve Knox College). 2008'de David A. Kolb, ABD Ulusal Deneysel Eğitim Derneği'nden Yılın Eğitim Öncüleri ödülünü (Alice Kolb ile birlikte) almıştır.

Birçok bilim insanlarının düşüncelerinden etkilenerek deneyimsel öğrenme çalışmalarını, somut, anlaşılır ve kapsamlı bir modelde ortaya koymuştur. Deneyimsel öğrenme teorisini en genel kabul görmüş şekliyle çerçeveye oturtan ise David A. KOLB’dur. Kolb, öğrenmeyi “deneyimin bilgiye dönüştürüldüğü” süreç olarak tanımlar.

bottom of page